Babylon [Anime İnceleme]

       Kabul edin  yaşlandınız, artık Shounen serilere katlanamıyorsunuz. Ana karakter gücünün potansiyelini takım arkadaşlarının dostluğu ile ortaya çıkarır, kötü adamı döver, dünya kurtulur herkes mutlu bir şekilde evine dağılır. Bireysellikten çok, toplum önemlidir. Özgür düşünceli, bireysel olan kötü karakterlerdir.  O kadar üstünkörü yazılırlar ki hiçbir empati kuramazsınız, kahraman gelsin ağzını yüzünü dağıtsın diye koyulmuş bir tiptir sadece. Serideki en güzel kız, kahramana  aşık olur ama hemen değil, önce bir milyon bölüm atışıp kavga ederler. Sonra kahramanın fedakarlığını görüp sonunda o değerli varlığını sunar. Yeşilçam’dan hallice olan bu senaryolar, belli bir yaşın altındaysanız güzeldir, size çok şey katar; arkadaşlık, fedakarlık, takım olma vs vs. Doğu kültürlerinde olan bu ideoloji en çok Shounen serilerde işlenir.

       Mecburen Seinen izlemeye başladığınız o dönem gelir. Animeler sadece çocuklar içindir olan genel yargıya isyan etme isteğini doğurur. Harika eserlerle karşılaşırsınız sizi düşünmeye, sorgulamaya sevk eder. Sözünü etmek istediğim Babylon da durumdan istisna değil.

       Hikayemiz Tokyo’da savcılık görevini yürüten Zen Seizaki’nin gizemli bir intihar davasını almasıyla başlıyor. İlaç geliştirmekten sorumlu doktor bir anda yaşamına son veriyor. İlk bölüm öyle bir hızlı tempoda ilerliyor ki ne karaktere ısınabiliyorsunuz ne de onları tanıyabiliyorsunuz. Konu ilginç olmasa bırakabilirdim. Bilinçli bir tercih mi yoksa 12 bölüme sığdırmaya mı çalışmışlar anlayamadım çünkü mangasını okumadım.

       Davayı aydınlatmak için, polis ve gazeteci arkadaşlarıyla beraber çalışan Seizaki, olayın basit bir intihar olmadığını, cinayet olabileceğini keşfeder. İpuçları vakanın sağlık kurumlarına, politikacılara, derin devlete kadar uzandığını gösterir. İntihar eden doktor son kez bir kadınla görüşmüştür. Savcımız da bu kadını en güvendiği asistanına takip ettirir. Ancak bu asistan kadını takip ederken yine gizemli bir şekilde intihar edince artık savcımızın bu olayların cinayet olduğuna şüphesi kalmaz.

        Ai Magase isimli bu kadına ulaştığında onu sorgulamaya başlar. Burada bir parantez açmak isterim, Ai Magase çocukça hatta saf denilebilecek sorularıyla soruşturmayı eline alır. Seizaki ile Magase arasında felsefi bir tartışma başlar; Yaşam nedir, ölüm kötü müdür? Giriş kısmında bahsettiğim düşünmek ve sorgulamak kısmı burada başladı bende. Magase, savcımızın isminin  (ZEN) “İyi” kavramını temsil ettiğini, kendinin kötü biri olamayacağını söyler. Soruşturma sahneleri, kadının tavırları insanı geriyor, güzel bir kadın olan Magase’den ürkmeye başlıyorsunuz. Bu iki olayda parmağı olduğuna emin oluyorsunuz. Elinde kanıt olmayan savcımız Magase’yi serbest bırakmak zorunda kalıyor ve bu felsefi soruşturma sona eriyor. Çok keyifli dakikalar yaşayacağınızı garanti edebilirim.

        Tokyo’da yerel seçimler zamanı… Tokyo’nun sınırında yeni özerk bir bölge kuruluyor Shiniki Tokyo adında. Yaşı çok genç bir politikacı bu bölgenin yeni başkanı oluyor, bu başkan, İNTİHAR yasası olarak adlandırılan kanunu getiriyor. Bir nevi ölümün insanoğlunun hakkı olduğu, onu özgürleştirdiği, geleceğin toplumunu şekillendirmede önemli bir yapıtaşı olduğundan bahsediyor. Aynı gün içerisinde toplu intiharlar baş gösteriyor.  Daha önceki iki vakanın da bu olaylara benzerlik gösterdiğini fark eden Seizaki, soruşturmayı derinleştiriyor. Ulaştığı sonuçlar, bu insanların bir ilacın etkisinde gerçekleştirdiği varsayımına dayanıyor. İlk vakada ölen doktor da bu ilacın geliştirilmesi için projenin başındaki kişi olunca şüpheler artıyor. Toplu intihar eden kişilerin bir şekilde Ai Magase ile ilişkilerini tespit edince artık odağını kadının üzerine topluyor.

      Olaylar çok farklı yerlere gitmeye başladığı nokta burası, daha fazla hikayeye devam etmek istemiyorum söylemek istediklerim başka. Bu seri sizi ister istemez tartışmaya sürüklüyor. Her bölüm sonunda kafanızda bir soru şekilleniyor ve ister istemez ölçüp biçmeye sorgulamaya başlıyorsunuz.

       Ölüm her zaman kötü müdür? Devletler neden vatandaşlarını yaşatmaya çalışır? Kötünün var olması iyiliğin bir sebebi midir? Kötülüğü ortadan kaldırırsak iyilik de yok olmaz mı? Yaşamak istemeyen kişileri hayatta tutmak etik mi? Devlet yaşamak istemeyenlere yardım etmeli midir?

        O kadar çok soru soruluyor ve cevapları aranıyor ki hiç boş bölüm olmadığını söyleyebilirim. Asıl hikaye olan cinayet(?) soruşturması ikinci planda kalıyor. Bu tartışmalar bireysel düzeyde de kalmıyor. Ülkeler arası politikaları etkileyecek kadar, dünya liderlerinin konferans vermesini zorunlu kılacak kadar… Küçük bir bölgede başlayan bir değişim rüzgarının dünyayı nasıl sardığını görebiliyorsunuz. Zamanındaki Fransız İhtilali’nin etkisi gibi.

      Peki bu değişimi yapanlar bir avuç radikal mi? Amaçları nedir? Animenin sonuna geldiğinizde ucu açık bırakılıyor. İzleyicilerin hayal gücüne kalmış diyemeyeceğim çünkü bilmediğimiz çok şey var. Magase’nin motivasyonu ve kullandığı doğa üstü gücü (varsa tabi) açıklanmıyor. On iki bölümlük bu haliyle bile izlemeye değer bir seri olduğunu düşünüyorum.
-Barossotaku